“Işığı açsa kaybolacaklardi, biliyordu.” Gölgelerine saplanıp kalan yanını gördü duvara yansıyan yapraklarda. Vakit gece vaktiydi… Sokağı aydinlatan gece lambası sanki bir resim çizmişti duvara. Aslında çiçeğin yapraklariydi duvardakiler fakat diken gibi yansımışlardı. Kendinde görmek istemediği, istemeden başkalarını acıttığı taraflarıyla yüzleşmesi için karşısına dikilmiş; hesap soruyordu sanki gölgeler. Uzunca baktı onlara. “Işığı açsa kaybolacaklardi biliyordu.” Fakat buna yeltenmedi bile. Karşısına çıkan her şeyde bir anlam arıyor , baktığı her şeyde aslında ruhunda yansıyan bir şeyler görmeye çalışıyordu. Düşündü. Zararsız ve anaç görünen yaprakların ardında hazır bekleyen o dikenler onundu. Dünya üzerinde aidiyetlik hissi ararken bu dikenlere, dikenlerine kucak açmış mıydı? Sessizce bunu sorguladı içinde. Dikenleriyle ilk ne zaman tanışmıştı? Ne zaman suratına kapanmıştı kapılar o dikenlerin. Onları ne zaman dışlamıştı ilk. Hatırladı. Hatırlamak istemiyordu ta ki bu ana kadar. O an anladı. Hatırlamak, hatıraları çözmek için eline verilmiş bir anahtardı. Kendini unutan, gideceği yolun haritasını nasil çizsindi ki? Hatırlamak… Hatırlamak unutmanin anahtariydi. Uzunca bakıştılar gölgelerle… Sokak lambası söndü sonra, gölgeler kayboldu…