İstiyordu ki gözleri onun gözlerinde dile gelsin. Konusamazdi. Konuşmayı yasak sayıyordu, bakıyordu fakat göremiyordu çünkü baktığı tek şey onun fotoğrafıydı. Dokunamazdi çünkü uzaktaydı. İstiyordu ki gözleri dile gelsin. Gözlerinin içinde bu zamana kadar kıstığı kısmak zorunda kaldığı sesi cikiversin boşluğa. Tutabilseydi keske boşluğa süzülen o sesi. Elinde bir nesneymiscesine tutup hissedebilseydi varlığını. Bir gece düşünmüştü yine onu ozlerken, sesini dedi; hatırlayamıyorum.Bilseydim onu bir daha duyamayacagimi bir kavanozun içinde saklamaz mıydım sesini? İsteseydi yapabilirdi fakat bilmiyordu sonları, hiçbir zaman bilemedi. Yine bir sonun, belki de sonsuzluğun içinde debelenip duruyordu animsayamadiklariyla. Onu böylesine ozlerken dokunusunu nasıl unuturdu? Onu bu kadar sevdiğini söylerken nasıl silinirdi kulaklarından sesinin tınısı. Belki de bu yüzden bu kadar çok özlem duyuyordu. Hatırladiklariyla değil hatirlayamadiklariyla yasatiyordu anısını rüyalarında. Ruyalardi belki de gerçek olan. Bir gün şöyle yazmıştı; “Seni öyle çok özlüyorum ki, rüyalarıma bile gelmiyorsun.” O gece rüyasında ziyaret etmişti onu, öyle mutlu uyandı ki…  ve o gece yeniden aynı şeyi yazdı. “Seni öyle çok özlüyorum ki rüyalarıma bile gelmiyorsun.” Belki de buradaki sitemi hissetmisti ve yine gelecekti. Uykular, sabahlar, öğlenler, geceler hepsi bir aynı şeydi onun için. Umut etmekten kendini alamıyor, derininde saplanıp kalmış o bıçağı olduğu yerden oynatamiyordu. Kalbinin paramparça olmasından korkuyordu belki de, belki de ruhunun. Ne farkederdi ki? Uykular ayni. Sabahlar aynı. Geceler aynı ve gündüzler aynıydı. Hayatı boyunca aradığı şeyin adıyla bir insan kılığına bürünüp dikilmişti karşısına. Bir anda da yok oldu.  Hic gelmeyen birinin gittiğine nasil ikna olur ki insan? Birinin geldiğini ayak seslerinden anlarız bazen, geçip gidecekse bile kapıyı açmışızdır artik. Onun ne kadar kalacağını sormadan veyahut hiç bilmeden hazırlığa başlarız , çay, kahve, muhabbet… İki lafın belini kıralım derken bir bakmisiz ki geçmişle geleceğin köprüsünü kurmusuz ya da yıkmışız, bilemeyiz bazen. Ve açılan kapının çıkan sesi bizim ellerimizdeyken kapanan kapının sesinin ona ait olduğunu kapının ardında tek başımıza kaldigimizda anlarız.

Yorum bırakın